Kaygının dogası
- Özlem Ortaboy

- 30 Eyl
- 1 dakikada okunur
Kaygı, psikolojide en sık karıştırılan duygulardan biridir. Çoğu zaman insanlar bana gelir ve “bu hissettiğim şey korku mu kaygı mı?” diye sorar. İşte burada küçük ama çok önemli bir ayrım vardır.
Korku, şu anda ve somut bir tehdide verilen doğal tepkidir. Mesela bir köpek sana doğru hızla koşuyorsa, kalbin çarpar, adımların hızlanır ve korku devreye girer. Yani ortada gerçek, şimdiki zamanda bir tehlike vardır.
Kaygı ise daha çok “geleceğe dair” bir misafirdir. Örneğin “Ya köpek beni ısırırsa?” diye düşünmek, henüz ortada bir şey yokken zihnin sanki tehlike varmış gibi alarm vermesidir. İşin ilginç tarafı, insan beyninin bu alarm sistemi aslında tarih boyunca hayatta kalmamızı sağlamıştır. İlkel çağlarda bir çıtırtı duyulduğunda, “ya bir yırtıcı varsa?” düşüncesi sayesinde insanlar kendini koruyabildi.
Bugün ormanda aslanlarla karşılaşmıyoruz belki, ama beynimiz hâlâ aynı sistemi kullanıyor. Bilimsel araştırmalar (Grupe & Nitschke, 2016) gösteriyor ki, özellikle amigdala sürekli “tehlike var” sinyali gönderirken, prefrontal korteks bunu mantıklı bir çerçevede dengeleyemediğinde kaygı kronikleşiyor.
Şöyle bir düşün: Belki de geceleri uyuyamamanın nedeni, aslında olmayan tehlikeleri zihninde defalarca canlandırmandır. Ve bu noktada farkındalık geliştirmek, zihnini “şimdiye” çekmek kaygıyı azaltmanın ilk adımı olabilir.
okumak, bilgi refreshi tazelemek ne iyi geldi zihne uyanış gibi… bu güzel yazı paylaşım icin teşekkürler canım benim🫶🏻❤️ tebrik ederim seni 🙏🏻
Sevgiler Tugba Ablan
👏🏻❤️
Çok güzel bilgiler bunlar eline emeğine sağlık